14 Ocak 2011 Cuma

Genç mi? Yaşlı mı?


















Yaşı otuzu geçmiş saçlarına tek tük ak düşmüş gençliğinde gezmediği yer kalmamış birisiydi, şanslıydı hep en güzel fırsatlar onun önüne çıkar, en güzel şekilde değerlendirir hayatına anlam katardı. Dostları vardı, sevdiği insanlar vardı. Kariyerinde ise bir şekilde de olsa başarılı olmuştu, rahattı, kendine güveni tamdı. Yaşadıkları geçmişinden gelenler zordu ama yinede başarıyordu ayakta kalmayı, takmıyordu belki de umursamıyordu artık başka hiç kimseyi. Dıştan çok güçlü ve yenilmez bir adam olarak gözüküyordu. Ama acaba içi böyle miydi? Elbette ki hatalar yapmıştı ve o hataların bedelini ağır ödemişti, belki de hani onu bu kadar rahat yapan, adam yapan o hatalar olmuştu. Kaybettiği düşündüğü şeyler aslında bir hiçti, oysaki o yaşamayı öğrenmişti insanları daha dikkatli dinleyerek, kendinden ödün vermeyerek onları tanımaya çalışmıştı. Sevmişti, açılamadığı aşkları olmuştu hep içinde bir ukte olarak kalan ve pişmanlığını yaşadığı kişiler. Hep düşünürdü, acaba derdi o hataları yapmasaydı hayatı nasıl olurdu. Kafasını salladı ve düşünmekten vazgeçti artık çok geçti, onlar sadece kalbinin en gizli yerinde bir hazine sandığında saklı duracak belki en güzel belki en pişman anıları olarak kalacaktı. Hala karşılaştığında yüreğini hoplatacak ama geçmişte güçlü olamadığı için gülümseyerek baktığı yüzler olacaktı. İçecekti durmadan, silmeye çalışacaktı ve sil baştan yaşamayı isteyecekti. Belki bu sefer, bu sefer hata yapmayacaktı ve avucunun içinde duran o güzelliği tutacak, bir bahçıvanın bahçesini koruduğu gibi koruyacak, değer verecek ve daha çok sevecekti. Tamam, belki bu kadar gezmeyecek, bu kadar tecrübe kazanamayacaktı ancak pişmanlıklar yaşamadan mutlu bir hayatı olacaktı, belki de onunla gezecekti tüm istediği yerleri. Kahkaha attığında tebessümle karşılayacak bir yüz olacaktı veya ağladığında omzuna sarılabileceği bir omuz. Ancak artık çok geçti bunlar için, yıllar yılları kovalamış ve yorulmuştu… Geçmişe dönüp baktığında sadece onu görüyordu ve bir ah geçirip şarabından bir yudum alıyordu. Şömine başında kitabını okuduğunda tüm betimlemeler onu anlatıyordu ama şöminenin sıcağı değil, kendi içi yakıyordu ısıtıyordu evi artık… Harekete geçmek için çok geçti, o yüzden her zaman yaptığı gibi derin bir nefes alıp Dünya haritasından ve bir yer seçti. Bambaşka bir ülkeye yelken açtı bir umut için, içinde o sönmeyen ateş için…

cesurdu..

uyumaya başlarken tüm vucudunun ağrıdığını hissetti, tüm gün çalışmıştı bir kaç kuruş için, evin ihtiyacı eksik kalmasın diye. Bir rüya gördü, okyanusun dibindan tek tek taşları çıkartıp duvar örüyordu, sabah uyandığında hayırdır dedi ve işine gitti. Her an ve her saniye bu rüyayı düşündü, hayatında denize bile girmekten korkmuş oysa rüyasında daha da korkutucu olan okyanusa girip çıkıyordu. Bu bir haber miydi onca zorluğa rağmen daha zor bir dönemden geçeceğine dair? Ne iş olsa yapmaya hazırdı zaten kimi zaman inşaatlarda kum taşır, tuğla dizer kimi zaman aç kalır sıkardı kemerinin tokasını. Ancak bu zaman işe en çok ihtiyacı olduğu anda bu rüya? Acaba işinden mi olacaktı bu onun için bir yıkımdan farksız olurdu. Elini yüzüne götürdü sakallarını kaşıdı ve tekrardan hayır olsun dedi ve işine devam etmeye başladı. Yine bir gün inşaatın 8. katında tuğla diziyordu ta ki öksürürken tökezleyip düşene kadar. Hiç kimse arkasından yas tutmayacaktı ama adı Osmandı, daha hayatının ortasında ekmeğini okyanusun dibinden çıkartacak kadar cesurdu..