25 Aralık 2012 Salı

Ritm ve Boşluk


Dinlerken o ritmi sanki damarlarında hissediyorsun.. soğuk ve çığlıklarla dolu sanki.. bir hüzün var keman’da.. sanki sanki bir yere yetişmeye çalışıyor ama geç kalmış, tam vaktinde gidememiş onun hüznü.. hayal kırıklığı ve üzüntü bir arada, derin ve anlamlı.. Sanki boşlukları yarıp geçiyor ve zihinde yer alıyor.. hayatın ağırlığı parmaklardan o enstrümana akıyor ve havaya dağılıyor.. rahatlık, huzur ve ufak dilekler üçgeninde bir durum sanki.. ve ben tam ortasında bekliyorum, inanıyorum bir şeyler değişecek ve güzelleşecek yavaş ama derin bir şekilde..

18 Aralık 2012 Salı

Mabel




zamanımız kalmadı ada
tuna nehri sonsuza akarken
kumral zamanların sonu yaklaştı
ıssızlığına düşsem
yanıma alacağım hiç şey..
hissizliğine düşsem
ellerin uzak bana.
ada, güzel bir kadının güzel ismi
deniz dediğin senin için var
bu gökyüzü senin için
kumrallığın tutuyor güneşin yerini
gözlerin mavi
mavi tuna kumral ada

17 Aralık 2012 Pazartesi

Ruby



Bir hayal gücü ile başlayan bir hikayeden ufak bir alıntı..

—Beni gördüğünde aklından neler geçirdin?

-Gördüğüm en güzel kız olduğunu düşündüm.

—Beni tanımaya başladığında hayal kırıklığına uğradın mı?

-Nasıl böyle bir şey söylersin?

—Darmadağın haldeyim..

-Seni böyle seviyorum

—Seni ilk gördüğümde içimden şöyle geçirdim. Şu çocuğa bak sonsuzluk bitene kadar onunla olacağım..

-Ya benden bıkarsan?

—Bıkmam. Söz veriyorum..

16 Aralık 2012 Pazar

İpler


Karanlığa gülümsedi, artık yapacak başka hiç bir şeyi yoktu onu kucaklamaktan başka.. Yavaş yavaş yürümeye başladı, arkasından ipler sarkıyordu tüm vücuduna bağlanmış bir şekilde. Ne kadar çabalarsa çabalasın karanlıktan kaçamayacağının farkına varmıştı artık.. O rahatsız edici görüntüleri zihninde yaşıyordu artık kaçamıyordu kendi benliğinden kendi düşüncelerinden. Bir asit yağmuruna yakalanmış gibi üstündeki tüm beyazlıklar yavaş yavaş kararıyordu ve eritiyordu benliğini. Bir çığlıktı duymak istediği belkide bilmiyordu ama şu an tam herkes hayatını bir şekilde de olsa sürdürürken onun içindeki bombalar patlıyordu teker teker. Derinlere o kadar derinlere gömmüştü ki geçmişini Jules Verne'nin yarattığı kaptan Nemo bile o kadar derine inemezdi.. Kendi içindeki cehennemi yaşıyordu sanki, öyle alevler ve ateş değil, yalnızlık ve hiçliği yaşıyordu.. Arkasından sarkan her bir ip geçmişte kurduğu hayallere bağlıydı, her biri tek tek kopartılmış her biri ibret olsun diye sırtına kancalanmıştı ve bunun farkına çok geç vardı.. o kadar geç kalmıştı ki o ilerlediğini sandığında aslında başa geri döndüğünü ve bunca yaşanılmışlığın ona sadece bir yük olduğunu anlamıştı.. her bir kanca daha da ağırlaştırmış bedenini, her kancanın bağlı olduğu ip daha çok takılmaya başlamış ilerlediği yolda ve kimi zaman ilerlemesine engel olmuş ve şu an bunu yaşıyordu. Ağlara dolanmış ve kurtarılmayı bekleyen bir caretta caretta gibi bekliyordu derinlerde kendi içinde..

15 Aralık 2012 Cumartesi

Yaşıyorsun ya işte



Nefes aldığın kadar mı yaşarsın? 
Yoksa yaşadığın süre boyunca mı nefes alırsın? 
Ne önemi var ki.. Yaşıyorsun işte
Ha okyanusta
Ha gökyüzünde 
İkiside özgürlükler alemi, ikiside güzellikler alemi 
Hayallerin mi kayboydu? Bırak yeniden oluşmalarına izin ver..
Kalbin mi kırıldı? Bırak yeniden tamir olmasına izin ver.. 
Yaşıyorsun ya işte daha ne istiyorsun yaşıyorsun bu hayatı sonsuz güzellikleriyle birlikte
Yaşıyorsun ya işte gülümse bu yüzden.. 

12 Aralık 2012 Çarşamba

Rastlantı işte

Kimisi hayalini gerçekleştiriyordu, kimisi ise ufak bir dilek tutuyordu işte.. Birer umut silsilesi içerisindeydi herkes. Gerçek olamayacak olan hayalleri bugün'e bugünlere sığdırmaya çalışıyordu, sadece bir rastlantıydı oysaki günün tarihi ve önemi. Sonuçta hiçbirimiz neredeyse kimsenin dileği gerçek olmadı, olanlar ise ya şanslıydı ya da olması ihtimal hayallerin temelini zaten önceden beri kurmuşlardır. Benim için ne önemi vardı bugünün diye düşündüm, kulağımda güzel bir müzik ile yağmur altında yürüdüm.. Hayal kurmadım çünkü çok uzun zaman oldu hayallerden vazgeçeli. Ama içimdeki umut ateşini hiç söndürmedim ufak bir parça olsa bile tuttum onu belki bir gün gelirde yeniden tutuşur diye.. Sonra işte yine gece oldu, yine tütsüyü yaktım ve o hafif koku tüm odamı kapladı. Mum zaten hiç sönmemişti eridikçe yerini bir başkası aldı bir başkası oldurdu sanki bir gelenek gibi oldu eski günlerden kalma bir alışkanlık gibi.. Neyse lafı uzatmanın pek bir manası yok dilerim okuyanlar gülümsüyordur şu an her zamankinden fazla her zamankinden güzel..

11 Aralık 2012 Salı

Denge

Renkler aldatır insanı.. en salt gerçek, siyah ve beyazla çizilen o insan portresinin gözlerindeki ışıkta yer almaktadır. Kimi zaman dilekler tutarız ya sen siyah ol ben beyaz, çizelim gerçek hayatı bir kağıda aynı ying ve yang gibi dengeli ama birbiri olmadan yapamayan.. Ama işte planlar, düşünceler ve hayatın karşına çıkarttığı o garip sürprizler ve eksikler.. Zorluklar içinde geçen belirli dönemler ve kaybolan hayaller işte her zaman karşımıza çıkan.. Ama işte yinede yaşıyoruz denge içinde biraz eksik biraz fazla.. Karışık bir durum içerisinde koştuğumuz, düştüğümüz ve toparlandığımız anlar içinde hayata devam ediyoruz işte..

Ama hani bazı anlar gelir ya hiç beklemediğimiz bir anda mutlu olabiliyoruz eksikleriyle yanlışlarıyla. Kimi insanlar vardır bu durumlarda bize ilham kaynağı olur.. Gerçek mutluluğu aramak için, gerçek kimliğimizi bulmak için yol gösterirler.. Bunlardan biriside en azından benim için sanırım Christopher Mccandless (Alexander Supertramp) Hiçbirimiz onun kadar cesur olamadık ve hiç birimiz hayallerimiz uğruna her şeyi geride bırakıp sonsuz yolculuğumuza çıkamadık ama işte yinede birazda olsa kendi hayatımızı yaşadığımız için tatmin olduk ve mutlu olduğumuzu sandık kendi içimizde.. 

6 Aralık 2012 Perşembe

Signora Enrica





Bir zamanların İtalya'sı çok özel anlarından birisini yaşamaktaydı, bundan tam yarım asır önceydi, ah Enrica güzelliği tarifsiz, sesi kusursuz, sanki Yunan mitolojisinden çıkmış bir tanrıça gibiydi. Sokakta belirdiği zaman nefesler kesilirdi ve o yavaş yavaş yürümeye başlardı, kumral saçları rüzgarla dalgalanır ve o eşsiz kokusu tüm sokağa yayılırdı. Ah o gülümsemesi ise sanki birer inci tanesi pırıl pırıl bembeyaz pür bir güzellikti, işte o günlerdi her şeyin daha güzel olduğu, duyguların çok daha yoğun olduğu, her şeyin daha özel ve anlamlı olduğu bir zaman dilimi içindeydi. En ufak bir sözü bile içini titretmeye yetiyordu, her gün sabırsızlıkla bekler olmuştu insanlar en ufak süzülüşünü bile görebilmek için. Güzelliği artık dillere yayılmış ve hiçbir şey onun kadar güzel anılmaz olmuştu. Ama insanlar hain, insanlar zalim kandırdılar bu güzeli, oyuna getirdiler en masum anında. O güzel çiçeği birden bire soldurdular. En güzel hayaller bir bir yok olmuştu o güzel Enrica için kandırılmak, aldatılmak çok ağır gelmişti. Umut kalmamıştı gülmek için, birden sanki o capcanlı, rengarenk sokak solmuştu artık gri ve puslu bir hal almıştı. Bir daha geçmez olmuştu o sokaktan, bir daha güzel bir şey görüldüğünde onun ismi anılmaz olmuştu ama o bunların hiç birisin unutmamıştı. İçinde saklamıştı yıllar boyunca, herkesten gizli, herkesten uzakta, tek başına boynu bükük bir bahar çiçeği gibi kalakalmıştı. Yaprakları teker teker dökülmeye başlamıştı umutsuzluk ve karamsarlıkla birlikte gençken ne kadar güzeldi ama ne kadar aptaldı şimdi ise ne kadar zor geliyordu, en zoru da geçmişe baktığında yine kendisini görmesiydi, gençliğinin sönmesi, hayallerinin yok olması, kendinin kaybolmasıydı bu uzun ve zorlu süreç. Son demlerini yaşarken bu hayatın ufak bir iç geçirmişti. Her zaman yaptığı gibi usulca o en sevdiği şarabı almıştı, açtıktan sonra yavaşça koklamış içine çekmişti neredeyse kendisiyle yaşıt olan şarabın kokusunu, gençliğinin nefesini içine çeker gibi ve sonrasında aldı kadehini eline... İşte bende şimdi böyleyim kadehim yanımda gençliğimin en güzel anında düşünüyorum hatalarımı, geçmişimi, yanlışlarımı ve keşkelerimi. Daha yapılacak çok iş var, daha gezilecek çok şehir var, daha gülümsenecek çok konu var ama şu anda "Salute Signora Enrica" diyorum ve içiyorum şarabımdan yavaşça ve keyiflice..

Düşünüyorum bir yandan işte iki yüzüm var artık bu hayatta maskem ve kendi benliğim.. Yeni kalıplar yeni yaşamlarla birlikte ortaya çıkıyor kaçmıyorum hiç bir zaman ama gerçek benliğimi saklıyorum her zaman ve biliyorum her yeni küçük mucizemin biteceğini ama yinede gülümsüyorum çünkü ona hiç sahip de olmayabilirdim.. işte hayatın özeti de böyle sanırım.. Yeni insanlar, yeni oyunlar ve yepyeni hayatlar içerisinde yer alan duygular içinde sıkıntı, stres ve gereksiz üzüntüler. Çevreme baktığım zaman herkesin yüzünde bir hoşnutsuzluk, bir üzüntü havası hissediyorum çevremde.. Saçma umutlar uğruna yorulmuş belkide artık gülmekten vazgeçmiş, gülümsemeye korkar olmuş insanlar görüyorum gözlerde, ruhun en derin köşelerinde.. ( Eski bir yazımın, ufak değiştirilmiş hali,resimler Claudia Cardinale)                                        

5 Aralık 2012 Çarşamba

Umut gibi, yaşam gibi, hiçlik gibi



Hoş geldin kadınım benim hoş geldin yorulmuşsundur; nasıl etsemde yıkasam ayacıklarını ne gül suyum ne gümüş leğenim var, susamışsındır; buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim acıkmışsındır; beyaz ketenli örtülü sofralar kuramam memleket gibi yoksuldur odam. Hoş geldin kadınım benim hoş geldin ayağını bastın odama kırk yıllık beton, çayır çimen şimdi güldün güller açıldı penceremin demirlerinde ağladın, avuçlarıma döküldü inciler gönlüm gibi zengin hürriyet gibi aydınlık oldu odam.

Ne güzel demiş Üstad Nazım.. 

Hiç birimiz onun kadar derin yaşayamayacak, onun kadar güzel anlatamayacak içindeki sevgiyi yaşadığı bu derin tutsaklığı...

Bizler ise sadece umacağız ve sadece hayallerini kurduğumuz kişileri başka bedenlere koymaya çalışıp sonunda ne kadar hata yaptığımızı anlayacağız.. 
Yaşadıklarımızın derinliği bir kaç ay sürecek, heyecanlar bitecek beklentiler azalacak ve bağlar birbir kopacak.. 
Sözler karanlıktaki bir mum gibi kalacak, bir süre yanacak ve bir süre aydınlatacak içini ama bitecek işte yavaş yavaş hiç beklemediğin bir anda. 


Sonra bakacaksın işte yeni serenadlar yapmışsın, yeni yazılar yazmışsın ama ve ama sadece kendin için, kendi yalnızlığını yazı sanatı ile bastırdığın için şu an yalnız olduğun için işte.. 

Ama hiç birisi ne Schubert'in serenadları kadar derin ne de Nazım'ın şiirleri kadar anlamlı olacak. Kaybolacak ve unutulacak bir zaman sonra seninle birlikte yalnızlığınla.. 

4 Aralık 2012 Salı

İçten içe adım adım


içindeki yanardağı harekete geçiriyor usulca
yavaş yavaş ayağa kalkıyorsun
pencereyi açıyorsn
serin bir kış rüzgarı seni karşılıyor
gecenin karanlığını sadece ay ve yıldızlar aydınlatıyor
ve hayallerde ki ışık süzmesi
sanki ruhun vücudundan adeta koparmışçasına
yükseliyor
yavaş yavaş
adım adım
yıldızlara
özgürlüğe
gülüyorsun
keyfin yerinde
mutlusun
ve uçuyorsun.
sonsuzluğa doğru
yepyeni umutlara doğru