31 Temmuz 2012 Salı

Bir boşluk içerisinde

Öyle anlar olur ki kendimizi bir an boşlukta hissederiz, oysa en büyük yanılgı budur işte. Aslında sürekli bir boşluk içerisindeyizdir ancak belli zamanlarda, kimi zaman hissederiz bu duyguyu, baktığımız zaman olup biten boşluğa düşmemiz değil, boşluktalığımızı duymamamızdır zaten duysakta duymasakta o duygu hep içimizde bir yerlerdedir. Sonra bir bakarız daha fazlasını yaşamak isteriz; duyguların, düşüncelerin, aşkların ve sevginin hatta elimizdekilerden daha fazlasını elde etmek için uğraşır ve çabalarız. Ancak bu yetmeme duygusu bizi daha fazla boşluğa sokar ve elimizdekini de yitirmemize neden olur.
Belkide kendimizi uygar olarak tarif ettiğimiz için rahatsız hissederiz kendimizi, çünkü bu düşünceyle birlikte sürekli huzur bulmaya çalışırız. Bir an o huzuru elde ettiğimiz zaman o noktadan uzaklaşır ve bir mazoşist edası ile hareket eder kendimizi huzursuzluğa acıya doğru çekeriz. Bu yüzdendir ki aslında hepimizde bir yorgunluk bir yalnızlık duygusu vardır, oradan oraya istediğimizi bulmak için gideriz ve en sonunda kendimizi kaybederiz işte. Aslında bu dönem insanlarının genel tutumu budur kanımca, çünkü baktığımız zaman hepimiz yoğun bir tüketim kültürü içerisinde yerimizi alıyoruz, elimize ne geçerse tadını çıkartamadan, değerini koruyamadan tüketip bitiriyoruz. Bir daha elimize geçse bile ne bir zevk duyuyoruz ne de bir tat.

27 Temmuz 2012 Cuma

Yine bir yolculuk vakti



Yol kendine bir yer bulamamış kişinin özlemidir.
Kendi yerini yerleşikte bulamayan kişi onu yolculukta arar.
Nasıl, bir yer, bir yolun başı ya da sonu; bir yol da,
bir yerden önceki ya da sonraki bir durumsa
kişinin durumu da, hep öyle ya da böyledir...

Yazıma Oruç Aruoba'nın mısralarıyla başlamak istedim, belki bende sıkıldığım için, uzun bir zaman sonra eve dönüp gerçekten uzun bir süre buralardan kaçamamaktan dolayı ben de sanırım yolu, yola çıkmayı özledim. Neyse ki bu özlemi yarın gidermeye başlayacağım, uzun bir yol güzergahı ile evimden önce Yalova'ya oradan ise Çınarcık diye güzel bir sahil kasabasına geçeceğim. Ne değişik bir yerdir Çınarcık, böyle 80 sonu İstanbul sosyetesinin uğrak yeri, gazinolarıyla, eğlence merkezleriyle yoğunluktan kaçmak isteyenler için birebir olan bir sahil kasabası işte. Gayet uzun bir zaman sonra yeniden gidiyorum oraya hatırlıyorum da geçmişte sıkılırdım o şehirden kimseyi tanımıyordum vs ama şimdi nedense oraya gitmek için bir istek var belkide orada yaşanılan güzel anıların çekiciliği bilmiyorum..

Sanırım bir kaç günlüğüne de olsa İstanbul'a kaçmam gerekiyor, boğaza karşı bir nargile, belki eski dostlarla yeniden buluşmak ve o eşsiz sohbetlerinden birer yudum almak için.. Güzel bir yolculuk olacak sanki en azından özgürlük budur belki de, sürekli bir yersizlik ve sürüp giden bir yol işte..

25 Temmuz 2012 Çarşamba

Güzel Yaz, Güzel Tatil ve Garip Düşünceler

Böyle bu sıcaklarda eğer deniz kenarındaysanız ve buz gibi içeceğinizi yudumlarken bu grubu keşfettiyseniz her şey çok daha güzel ve keyifli olmaya başlamıştır tavsiye ederim, yapılacak pek bir şey yok ancak yeni kitaplar keşfetmek güzel özellikle "serenad" baya merak ettiğim bir kitaptı ki gerçekten de merak edeceğim kadar güzel ve keyifli bir kitap, böyle ufak ancak güzel keşiflerle işte daha güzel ve keyifli bir tatil geçirmek kadar hoş bir şey yok o yüzden sıkmayın canınızı sıcakmış, kimse yokmuş diye sıkılmaya gerek yok sadece yavaş yavaş bir şeyler bulun, kendinizi keşfedin ve hayatın tadını çıkartmaya bakın. Ancak tabi kitap bittikten sonraki boşluk duygusu da kötü ya niye bitirdim ki ben bunu diye üzülüyorsun kendi kendine bu yüzden yanınızda bir kaç okumak istediğiniz kitap bulunsun. Neyse garip bir yaz geçip gidiyor böyle bir yandan dünyayı gezen insanlar bir yanda evlenenler sonra durup kendime bakıyorum böyle tez'i düşünüyorum romanların arasında, acaba işim olacak mı diye sorguluyorum kendimi vs derken bir yazın daha bitmesini bekliyorum en azından şu haşlanma olayları biraz da olsun azalsın..

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Bir korkuluk gibi..

Acaba insan mutlu olmaya odaklanırsa mutlu olabilir mi? Ya da mutsuz olmaya odaklandığı için mi mutsuz olur? Sanırım insan kaybolduğu an mutsuz olmaya başlar, kendini kaybeder görüşü bozulur ve yalnızlık arttıkça korku ile birbirini besler en sonunda uzaklaşır mutlu olmaktan. Ne bir rüya gibi canlı ne de bir kabus gibi karanlıkta kalır, tam ortada debelenir durur. İşte bu durumdan kurtulmak için kabus olmaya karar verir, hayatında yapmayacağı şeyleri yapmaya başlar, sevdiklerini feda eder. İnsanlara güvenmek bu kadar zorken, aldatılmak ve kandırılmak bu kadar kolayken, maskeler ardında kendini kandırarak iyimser rolü yaparak yaşar, duygusuz bir biçimde ne bir sevgi ve aşk kırıntısı içinde ne de bir nefret ve hiddet duygusu içinde kalır. Sadece bomboş bir korkuluk gibi yaşar ve gider. Şaşırtıcı olaylara şahit olur korkulukta asılı kalırken, izler insanları, dinler onların saçmalıklarını. Daha bir gün önce seni seviyorum diyenlerin aradan bu kadar kısa bir zaman geçtikten sonra nefret çığlıklarını duyar. Saçma, komik ve anlamsız, insanlar bu kadar kolay harcamamalı bu duyguları yoksa yavaş yavaş korkuluğun yerini almaya başlarlar. Belkide korkuluk bir denge unsuru gibi olmalıdır, göstermelidir duyguların yoğun gücünü, hayatın bu kadar basit ve bu kadar kolay yozlaşmaması gerektiğini. Sorular ve cevaplar işte böyle sonsuz bir döngü içerisinde yer alıyor zihnimizde, bilemiyoruz kim neden yaşıyor, kim neden kandırıyor ama her zaman umut ediyoruz işte sevgiyi ve mutluluğu paylaşacak gerçek kişiyi bir korkuluk gibi..