26 Ekim 2010 Salı

Anlamıyorum


Anlamıyorum neden yalanlarla dolanlarla hayat ilerliyor, anlamıyorum madem bir yalan uğruna adım atıyorsun ne diye benide sürüklüyorsun, anlamıyorum hayallerle ne diye oynuyorsun.. Bu kadar basitmiş düşününce hayat sanki bir yalanla düzeltecek herşeyi saçma çok saçma.. bir gün varsın bir gün yoksun bari dürüst bir yaşamın olsun her neyse anlamıyorum dürüst yaşamak niye bu kadar zor, anlayamıyorum kandırılmak ne kadar kolay... bir tüneldeyim iki ucuda karanlık bıraktılar beni burada ne geriye gidecek kadar güçlüyüm ne ileriye gidecek kadar cesaretli...

ufak bir yazı işte

ufak bir yazı işte
düşündüm karanlığı
buldum kendimi
aydınlanmaya çalışırken
yaktım kendimi
söndüm
yok oldum..

bir hiç uğruna


sildiler akıllarından oysaki daha yeni yerleşmeye başlamıştı, daha yeni bir benlik katmıştı etrafındaki insanlara, bir hata uğruna bir yanlış uğruna tırmandığı dağdan aşağıya hiç acımadan attılar, belkide son gücüyle tırmanmıştı o dağa son bir umuttu o dağ son bir mumdu etrafını aydınlatan.. söndürdüler mumunu karanlıkta bıraktılar, umudunu hayallerini çaldılar, yanlızlığa mahkum ettiler.. oysa ki tam ne kadar mutlu olduğunu söyleyecekti, sabredemediler, affetmediler, attılar derin sonsuz boşluğa...

25 Ekim 2010 Pazartesi

bir kıt'a

giderken umut oldu
kaldığımda hayat
bir nefes, bir öpücük
buydu aradığım hayat

Saçmalama..


Saçmalama.. kaybedeceksin kendini, karşındakini, çevrendekileri saçmalama sakın dikkat et, hata yapıyorsun ileriye dönük değil bu adımlar saçmalama kaybedeceksin kendini ve ruhunu.. gömüyorsun kendini çıkmaya çalışırken bir bataklığa saplandın çekme kimseyi yanında.. bile bile hata yapma kaybediyorsun gömülüyorsun sonsuz kumlara kimsenin seni bulamayacağı ve sonunda sadece bir beden olarak kalacağın yerde kayboluyorsun.. saçmalama ve dur! uzaklaş çabuk kendinden bırak düşüncelerin gömülsün sen kaç kurtar kendini yeni düşünceler yaratırsın ama ya gömülürsen? kim çıkartacak kim umursayacak arkandan kim kim? o mu? bu mu? en yakınındaki mi? saçmalama ve devam et, bekleme sakın...

20 Ekim 2010 Çarşamba

Aramak..

arar insan bir ruh arar bir beden, kendinden başkasını güldürecek canlandıracak bir ruh arar kaybolan bir ruhu arar o ruh kendi ruhunuda canlandıracaktır kaybolurken içinde karanlığa gömülürken, bir eli tutmak ister yaşamak için, gözünden akan göz yaşlarını silip bir gökkuşağı oluşturmak ister güldürürken, damarlarında akarken hayat taneciklerine karışmak ister o olmak ister ve başkasını bulurken kendinide bulmak ister bencilcesine sadece kendini düşünürken aslında diğer yarısını düşünmek ister zordur hayata tutunmak tutarken adım atmak ilerlemek geleceğe ve güzelliğe

8 Ekim 2010 Cuma

Ruhum..


sıkılıyor kimi zaman bu ruh atmak istiyor kendini bu et yığınından uzaklaşmak özgür olmak bir yere bağlı kalmak değil bir ay gibi değil, bir deniz gibi olmak her an farklı bir yerde olmak istiyor, alışamıyorum bu bedende hapis kalmaya uçmam gerekiyor, kendimden koparsam yok olacağımı bile bile gitmek istiyor ayrılmak istiyor bu ruh, kendini bulmak belki kaybolmak bir süre ta ki bir yıldız gibi parlayana kadar, asla kaymayacak, asla sönmeyecek bir yıldız gibi.. karanlığımda aydınlık, soğukluğumda sıcaklık olana dek terk ediyorum bu bedeni sonsuza dek...

6 Ekim 2010 Çarşamba

Soğuklar..


















Havalar soğurken insanlarda soğumaya başlıyor sanırım, yazdan sonra sönen közler gibi belkide, kıvılcım yetmiyor artık ısıtmaya yeniden canlandırmaya ateşi, bir kere soğudu mu içimizdeki ateş gözlerde donmaya başlıyor ve ne kadar çabalarsan çabala yakamıyorsun tekrar.. oysaki büyük ateşlerin insanıyız o ateşte hem pişen hemde ısınan, büyüyen.. içindeki ateşin sönmesi umutlarının tükenmesine eş değer belkide, zaman geçerken, etrafımız donarken düşlerimizde yakar olduk ateşimizi ta ki birisi söndürene kadar ve uyanıp da artık ateşsiz bir dünyada yaşadığımızın farkına varana kadar.. artık o kadar alışıyor ki insan soğuğa, sıcak olan bir varlık bir beden bile bir yabancıymış gibi geliyor ve donmaya terk ediyoruz...