23 Ekim 2013 Çarşamba

Hayat ve masallar




Hayat.. Ah hayat bir o kadar güzel sürprizlerle dolu ve bir o kadar klişelerle dolu.. Yaşadığımız hayatta ne kadar kendi fikrimize göre hareket edebiliyoruz ki? Hani öyle bir an geliyor ki hayatınızın dönüm noktası.. Belki o yola girsen hayatında karanlık bir an bile kalmayacak.. Öyle anlar denk geliyor ki hayatı sırf gereklilikleri yerine getirmek için yaşıyoruz.. Ne bir tat ne bir zevk ne bir hüzün barındırabiliyoruz içinde.. Bırak pozitif ve güzel duyguları artık bir süre sonra karanlığa o kadar alışıyoruz ki negatif duygular bile sıradan hale geliyor.. Ve hiç bir manası kalmıyor nefes almanın, güneşin doğuşunu izlemenin veya dolunay ışığı altında mey’in enfes tadında sarhoş olmanın.. Madem bir denge var bu yaşamda nerede hani o güzel günler, nerede o karanlıktan hüzün duyduğumuz anlar.. Bu kadar mı sıradan, bu kadar mı boş bir yaşam içinde kıvranıyoruz..
Hani öyle ki bir masalda yaşıyordum, avcı rolü bana verilmiş ve imkansız bir yola düşmüşüm.. Bir beyaz atlı prens değildim belki ama prensesi kurtaran ve hikayenin gidişatını değiştiren bendim.. Aynı gerçek hayatta olduğu gibi.. Kurtardım insanları karanlıktan ve yalnızlıktan.. İyileştirdim umutları ve hayalleri.. Ama prens değildim ya işte her biri gitti ve prens arar oldu.. Oysa masalın başındaki kurtarıcı bendim.. Sonra kendi masalımı yazdım belki bir umut kendimi karanlıktan kurtarırım diye..

19 Ağustos 2013 Pazartesi

İlk Öpücük ve Unutulmaz Kahve

İlk öptüğü kızdı oysa yıllar öncesiydi, yıllar sonra uyandılar farklı yerlerde farklı zamanlarda, fakat öpmeden uyudular bu sefer, uzun yollar boyunca otobüste tekrar ve tekrar dinlediler. Kimbilir neler düşünmüştü o diye düşünmüştü her seferinde, oysa o onu düşünüyordu, yanıbaşındaydı, bitip bitmediğini düşündükleri aşklar birbirine karışmış, dünyanın en güzel otobüs yolculuğunu yaşıyorlardı oysa bilemeden.. ağladılar, güldüler ve şarkının sözleri içlerindeydi, her seferinde ilk defa dinlermiş gibi yalın ve çocukça, kirli ve pişmandılar ve her seferinde başka bir cümlesi anlattı onları..
Hani öyle ki kahve sonrası ağızda kalan tat gibiydi baş döndüren, keyif veren.. Kimi zaman sütle karışık yumuşak duygular içerisinde saran, kimi an olurdu simsiyah geceden kalma bir kahve gibi sert ama bir tokat gibi insanı canlandıran bir hali vardı.. Öyle bir hal oldu ki her gün kahve çekirdeği gözlerinden hayat bulmayı bir bağımlı gibi keyfe yani ona düşkün.. ama şimdi tek başına dinliyordu bu şarkıyı, herkesten uzak ve herkesten ayrı.. 

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Seçenekler..

Yine bir gece vakti işte, karanlık ortasında ortaya çıkan yıldızlar birer hayal demeti sanki.. kimisinin hayalleri gerçekleştikçe daha çok parlıyor ve daha çok aydınlatıyor insanların içini ama kimisinin hayalleri gerçekleşmeyince birer birer kayıp karanlığa karışıyorlar.. şu an başka bir evrende parlayan bir yıldızı temsil ederken bir başkasında kaybolan bir yıldızım belkide.. boş, umut dolu, karanlık ve aydınlık hepsiyim aslında..Bir an geliyor düşüyorum ve hareket edemiyorum, hayal kuramıyorum hatta yürüyemiyorum bile.. Çevremde duvarlar hapsoluyorum ve arkada çalan müzik hep aynı bir çığlık gibi, bir ağıt gibi içime işliyor.. Geri dönemiyorum, nefes alamıyorum, zihnim donuyor.. Bir an geliyor bir bir aşıyorum engelleri, bulutlar üzerinde yürüyorum.. Gülüyorum, iyileştiriyorum, gökkuşağının renklerinin bir bir boyuyorum ve nefes alıyorum.. Sonra anlıyorum ki bir çok evren var, bir çok ben varım ve bir çok seçenek var ancak tercih yapmadığın sürece kaybetmezsin ve sadece seçenekleri hatırlarsın, bir an gelir bugün hayatımın en güzel günü dersin, bir an gelir kendini balkondan atmak istersin.. Hayat işte bundan ibaret, seçenekler-anılar ve zihnin birer yanılsaması..Bir an gelecek ve doğru evrende yaşamayı öğreneceksin, bir an gelecek yok olduğun, karanlığa kaybolduğun evrenler ile yıldız gibi parladığın evrenler birleşecek ve şu an yaşadığın evreni oluşturacak.. Biraz doğru ve biraz yanlış, biraz umut dolu biraz karanlık, biraz gerçek ve biraz hayal..

28 Haziran 2013 Cuma

Karanlık içinde bir ışık

Uzun zaman sonra doğruldu yerinden günlerdir kendini kapattığı odasından usulca dışarı çıktı.. Her şey yerli yerinde duruyordu etrafa saçılmış resimler, sararmış üzeri karalanmış kağıtlar ve anılar.. Hafiften yaktı sigarasını ve çekti içine kararmış düşüncelerindeki zehri.. Duman havaya karışırken açtı pencereyi önce güneşten gözlerini kıstı sonra yine düşüncelere daldı.. Kaç gün, kaç hafta geçmişti o günün ardından hatırlayamıyordu ancak tüm iplerin koptuğu ve kelimelerin onu terk ettiği an hafızasından hiç çıkmıyordu.. Öncesi bir umut sonrası bir yokluktu ve her şey aynı şimdi olduğu gibi işte bir sigara dumanı hızında uzaklaşmış ve kaybolmuştu.. Geride sadece bir is ve bir koku ile birlikte.. Öyle ki sanki anılar birer çıra gibi tutuşmuş ama hiç sönmemiş sadece yakmış içini ve geçmiş.. Söndürmeye çalışanlar ise daha fazla yakmış ve en sonunda içini simsiyah bir is ile kaplamış.. Ne kadar temizlese bile hiç geçmeyen bir lanet gibi içinde kalan büyük bir karanlık ile kaybolmuş düşünceler ile ilerledi hayatında..Tam vazgeçeceği anda onu kurtaran tek şeyin içindeki hiç sönmeyen ışığı olduğunu gördü işte ne kadar kararırsa karasın hep yanmaya devam eden o ufak ışık ile savaşmaya devam etmeye karar verdi ne kadar zor olursa olsun..

27 Haziran 2013 Perşembe

Fırtına


Dehşet ve güzellik bir arada.. Aynı sevgi gibi, bir yanda kaybetme veya yok olma korkusu varken diğer yanda içinde ki sevgi fırtınasının inanılmaz gücü.. iki yol var ya karanlık, kaos bir fırtına içinde yok olmak ya da fırtına sonrası gökkuşağında yol almak.. Bir an hava günlük güneşlikken birden hiç anlamadığın bir anda yağmura yakalandığında bile devam etmeli, düz olmasa bile bu yol sonunda en büyük korkuların yer alsa bile onları yenme veya tamamen o karanlıktan bir parça olma pahasına mücadelene devam etmeli.. Zaman geçer, düşünceler geçer ancak eğer içinde bir gerçek varsa onun için çabalamalı yoksa içinde çürüyen bir et parçasıyla yavaş yavaş ölümü bekleyen bir iz haline gelirsin ve en sonunda sönen bir yıldız gibi yok olursun..
Ruhunun derinliklerinde yaşa hayatı, hisset hayatın en ufak ritmini bile, hiç değilse sönerken bile bir insanın umudu veya dileği olup sön ve her ne olursa olsun her zaman kendinle birlikte gülümset ve aydınlat etrafını..


21 Haziran 2013 Cuma

Bir yıldızın son an'ı

Sihirli güçlerim vardı benim bir zamanlar insanları iyi eden onlara huzur veren.. Sonsuza kadar yapabileceğimi düşündüğüm bir güçtü bu ancak bilmiyordum ki zamanla tükenebileceğini, kendimden en güzel parçaları kurban edeceğimi ve bir daha düşüncelerimde bile yaşayamayacağımı bu güzel duyguları.. Sihirli güçlerim vardı benim hani insanları rahatlatabildiğim veya en azından bir şekilde de olsa bir tebessüm yaratabildiğim güçlerim vardı çevreme karşı.. Güzeldi ama çabuk tükendi işte, aynı bir ışığın sönmeden önceki son hali gibiydim işte en parlak, ve en güzel şekilde yürüyordum.. ama o kadar parlaktım ki kendi önümü veya kendi sonumu göremiyordum ve işte bu yüzden bir sondayım, işte bu yüzden sönmekte olan bir ışığın son rahatsız edici ışığıyım.. bir yıldız misali kayıyorum sonsuz boşlukta ve bazı insanlar ben düşerken dileklerini tutuyorlar ve son gücümüde bu şekilde emiyorlar işte.. ancak daha yıkılmamışken hadi gel ve çek beni gökyüzünün en güzel yerine, bir şekilde de olsa yolla ışığını aynı bir diğer yazımda belirttiğim gibi "Herkes bir kahraman bekler olmuştu, ama kimse kahraman olmaya, farklı olmaya cesaret edemeyecek kadar karanlıktaydı. Hepsi gözlerini kapatmış, aslında yanyana geldiklerinde etraflarının ne kadar aydınlık olduğunu yakınlaştıkça gölgelerinin küçüldüğünü ve aslında birbirlerine yaklaştıkça çevrelerindeki ışığın ne kadar büyüyebileceğini ve aslında birbirlerinin ışığı olduğunun farkında değildi, tek yapmaları gereken gözlerini açıp birbirlerine yaklaşmaktı..."

18 Haziran 2013 Salı

Kurtarmak mı yoksa düşmek mi?

Mutlu olduğumu sandığım an aslında ne kadar yanıldığımı öğrendim.. hiç bir zaman düşündüklerim gerçek olmadı veya olamayacak kadar güzel rüyalardı sanırım.. zaman geçti, yıllar geçti hep düşündüm ve hep insanları iyi etmeye çalıştım, işte saçma ve bir o kadar güzel olan bir duygu, bir düşünceydi işte.. kurtardıklarım oldu, kaybettiklerim oldu, yaşadıklarım oldu, yaşattıklarım oldu, sevdiğim oldu ve kimi zaman bende sevildim ama işte hep geçti ve gitti.. Masum bir düşüncem vardı ve hep derdim ya hayat güzel ve kötülük her zaman savaşılarak aşılır ancak hep bu düşünceme karşı çıktılar ve en çok zarar verenlerde işte bu karşı çıkanlar oldu sanki kendilerinin kötü olduğunu biliyormuş gibi işte.. Ama alıştım hepsine en önemlisi kendime alıştım.. ama kimi anlarım vardı ki pişmanlıklarla dolu ve bir daha geri gelmeyecek kadar güzel duygularla doluydu.. nasıl desem işte bilmiyorum hani insan acı doluda olsa geçmişini özler mi? işte özlüyorum saçma bir şekilde, tamam zarar gördüm veya düşüncelerim değişti ama en azından o düşünceler bana aitti ve o düşünceler bendim.. insanlar beni nasıl görüyor bilmiyorum pekte umursadığım söylenemez orası ayrı ama komik olan bana gelip değiştiğini söyleyenler.. yıllar boyunca görüşmediğim insanlar neler yaşadığımı bilmeyen insanlar bunu diyorlarsa tabi ki umurumda olmaz ama yinede içimde bir yerlerde hala iyi olmaya çalışan, dünyayı toz pembe gören birisi var ve yaşatmaya çalışıyorum, iyi olmaya çalışıyorum, mutlu etmeye çalışıyorum ama fazla geliyorum sanırım veya fazla umursuyorum belkide başkalarının mutluluğunu.. sanırım bundan sonra sadece bir kişiyi daha kurtaracağım o da bir ihtimal kendi benliğim olacak çünkü kendimden çok az bir parça kaldı temiz bir şekilde umut korları saçan, bunu kendimden başka kimse kurtaramaz.. paramparça bir ruh ve kanayan bir ten ile yürüyorum sonsuz bir yolda ya kurtulacağım ya da bir daha kalkmamak üzere düşeceğim..

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Sonsuz Bir Boşlukta Kaybolurken

Düşünceler zihnimi, içimi deşiyor sanki.. Ellerim ve kollarım bağlı bir şekilde oturuyorum.. Bir kadeh ardından başka bir kadeh geliyor.. Alkolün bile etkisi yok zihnimi silmeye, beni uzaklaştırmaya ve kaybetmeye.. Üzülüyorum, hüzün çöküyor içime ama beklemek zorundayım sadece beklemek.. Bir ışıktım kendime göre karanlıklar içinde bir ışık, huzur vermem gerekiyordu, mutlu etmem gerekiyordu insanları ama başaramadım..Kayboluyorum zamanın sonsuz boşluğunda yalnız ve tek başıma..Uzun zamandır hissetmediğim bir duygu ve resmen içimde patlıyor, yazmam gerekiyor.. Kelimelerin tek tek birleştirip büyüsünü hissetmem gerekiyor ama başaramıyorum bu kez anlamsız geliyor..Her zaman huzur veren harfler bu sefer kızgın gözlerle bana bakıyor ve içime batıyor..Bu yüzden sadece uzandım boşluğa ve zamanın gerekini yapmasını bekliyorum, belki yavaş yavaş belkide hızlı bir şekilde çürütecek zihnimi ve yok edecek sonunda ancak her zaman geçmişin ruhunda hapsolmuş bir şekilde kalacağım.. Belki bir gün gökkuşağı benim  bulunduğum yerden başlayacak ve belki bende bir gün birilerinin umudu olacağım, huzuru olacağım ama ne zaman ve nasıl hiç bilmiyorum..Bu sıcak bahar akşamında üşüyorum bir şekilde, tenim cansız bir bedende olduğu gibi soğuk ve hissiz..Bir dokunuş canlandıracak her şeyi, bir his aydınlatacak etrafımı ancak ne zaman.. Bir gün uzaklarda olacağım belkide ve her zaman ki gibi arayacağım bulduğumu sandığım o eski duyguları sıcak bir ten ile, aydınlık bir ruh ile içimde yer alan bir kalp ile..Gözlerde kaybolmak isterdim ama şimdi yoklukta kayboldum..
                                   

29 Nisan 2013 Pazartesi

Zamanın Acımasız Oyunu

Oysa ne kadar çok severdi içmeyi.. Oturdu mu masaya yavaşça kadehler dolar, buzlar tek tek konur ve hafif bir yudum alırdı.. O güzel tadın önce ağzında karışmasını bekler sonra biraz meze ile şenlendirirdi.. Her gün farklı bir dostu, bir sevdiği gelirdi kadehini tokuşturmak için ve hiç birisine hayır demezdi.. Ama içinde bir boşluk vardı işte o boşluk bir türlü dolmuyordu.. Her bir yudum onu anıyor hafif bir tebessüm ile, her bir göz onu arıyordu.. Hani ay bile o kadar çok severdi ki onu, her gece onun yattığın köşeyi aydınlatırdı.. O karanlık oda içerisinde tek aydınlık yer onun yerindi ve şimdi ay bile gitti başka umutları, başka sevgileri aydınlatmaya ve ben ise kaldım karanlık ve boş bir oda da umutsuz ve hüzünlü bir şekilde.. Zaman geçti acımasız bir şekilde yavaş yavaş çürüttü işte düşünceleri, geçmişi ve gelecek için saklanan gizli duyguları.. Doğa bile terk etmişken tüm güzellikleriyle beni, tekrardan nasıl bulurum ışığımı, benliğimi ve gizli olan düşüncelerimi..
Karanlıklar içinde açan bir çiçek etrafına ne kadar sevgi ve huzur verebilir ki? Kaybolan bir ruh geri döndüğü zaman içindeki acıları yeniden kaldırabilecek kadar güçlü olabilir mi ki? Ve bunun gibi bir sürü soru ile boğuşurken bir şekilde devam ediyordu, bir şekilde yaşıyordu işte..

28 Mart 2013 Perşembe

Kaybolan Duygular

Saçma bir duygu içerisindeyim, ne bir tat var ne bir hüzün.. Yalnızca yaşanılan ve bir şeyler için çabalanan saçma günler.. Sanki geçmişin ruhu geldi ve içimden tüm duygularımı aldı götürdü.. Ne bir heyecan, ne bir keyif kaldı.. Sanki oz büyücüsündeki teneke adam gibi kaldım ve bir arayış içerisindeyim ..Duygular, anılar, düşünceler hepsi bir yerlere saçılmış ve doğru zamanı bekliyorlar yeniden canlanmak için sanki. Sonra bir gün geleceğim dedin, bekle dedin ve bir umut ateşi bıraktın gittin.. Bekledim ve o içimdeki umut ateşini besledim hayallerle, uzun yıllar korumaya çalıştım. Kimisi geldi duvarlarımı tırmaladı, kimisi geldi ateşimi çalmaya çalıştı ve tabi bu süre zarfında yıprandım, yoruldum ve eski ben değilim.. ve düşünüyorum hala gelecek misin diye, bütün bunlar için boş yere mi mücadele verdim diye.. Aradan yine bir vakit geçti ve sonunda geldin ama sende yorulmuş ve yıpranmıştın. Oysa ben onu iyi etmeye çalışırken onun ağzından sadece bir kaç kelime çıkmıştı işte.. "Benim yanımda, karanlığımda kaybolacaksın dedi". Ardından son kez baktı, kendine iyi bak dermişcesine o mahur gözleriyle.. Beni düşünme artık gitme vakti buralardan bu yüzden sen iyi ol ve kendine iyi bak der gibi.. Ve şimdi oturuyorum bir sahil kasabasında denize nazır, topluyorum batan gemimden düşen duyguları tek tek yosun tutmuş bir şekilde..

13 Mart 2013 Çarşamba

Bu sefer farklı olacak..



Yıllar geçip giderken düşündü, dile kolay çeyrek asır geçmişti hayata geldiğinden bu yana.. Ne kadar çabuk geçmişti oysaki, sanki daha dün gibiydi geçen yıllar, gizlenen anılar, saklanan duygular ve yaşanılan yıllar.. Kimi an olmuştu hüznün içine gömülmüştü, kimi an gelmişti hayatının en güzel anılarını yaşamıştı ama işte yinede hepsi geçmişte kalmıştı.. Bugün onun için bir milattı. Bir son ile yeni bir başlangıç olacak işte.. Daha güzel anılara, daha güzel anlara ve daha güzel tebessümlere doğru yol alacak bir yolcuydu işte.. Bir anlık dostları olmuştu bu yollar arasında, az çok düşman edinmişti hiç umursamamasına rağmen.. Rahat bir kişiliğe sahip yalnız birisiydi işte ve bugün onun yaşamındaki yeni bir yılı ve hayatına katacağı yeni bir anıydı.. Geçmişin anıları hala karanlık ve gizli köşesinde saklıyken yeni anıları için en güzel yeri seçmişti. Bu sefer farklı olacaktı hissediyordu, bu sefer aydınlık onun etrafını saracak bu sefer her şey yoluna girecek, bu sefer sebepsiz yere tebessüm saçacak etrafa. Bu sefer farklı olacak, bu yıl güzel olacak..

19 Şubat 2013 Salı

Kaybol ki kendini bulasın


Bir yolculuğa çıktığını farz et, geçmişini geride bıraktığın bir yolculuk. Pencereden dışarı bakıyorsun anılar geçiyor birer birer, tanıdığın simalar bulunduğun yerler. Ancak bu yolculuk bir bilinmez bu yüzden heyecanlı bu yüzden korku duyacağın bir yolculuk. Kulağında eski sesleri duyuyorsun kimisi bir kahkaha en yakın dostunla attığın. Sonra bir ses duyuyorsun bir zamanlar sevdiğin kişi sana bir şeyler anlatıyor bir bulanıklığın ardında. Ardında derin bir çınlama duymaya başlıyorsun bu sefer hüzün var bu sefer birisi ağlıyor, pencereden bakıyorsun görmek için anılarını ama hüzün yüzünden camlar buğulanıyor zihnin silmeye çalışıyor o günleri. Düşünce akışı bu sanki ölüm anı gibi ancak öyle olsaydı sadece güzel anları ve sesleri hatırlardın bu, bu farklı bir şey. Uykunda mısın? Peki ya gözlerini açamıyorsan neredesin? Geçmişin hüznü ve hayal kırıklığı ağır mı geldi bilmiyorsun. Sadece giden yıllar ve düşünceler. Her şeyin ardında yine yalnızsın ve hiç alışamam dediğin yalnızlığına aşık olmuşsun işte. O kadar çok çabalamışsın ki artık içinde bir duygu kalmamış. Öyle saçma bir boşluktasın ki hissetmiyorsun duygularını yalnızca anımsıyorsun eski güzel tatları ama yeniden denediğin zaman olmuyor aynı tadı alamıyorsun işte böyle saçma bir durumdasın ve belkide bu yolculuk senin kendini bulacağın yolculuk olacak. Belki kaybolacaksın ama amacın belli olacak, peki buna cesaretin var mı? Kendini bulma uğruna kaybolmayı göze alabilir misin? O zaman dene, o zaman çık bu yolculuğa, o zaman kaybol ki kendini bulasın. 




12 Şubat 2013 Salı

Aranan neydi ki?



Aradığımız sıcak bir sevgiydi sadece, yanında bulacağımız güven ve huzur ile birlikte. Ama içimizdeki korku bizi o kadar çabuk sarıyordu ki daha yaşayamadan karşımızdakini kaybetme korkusuyla zaten yok ediyorduk istemsiz olarak. Belkide romanlarda yaşamalıydık, aynı Ada’nın Tuna’ya dediği gibi birisini hissetmek gerekiyor.
“sen hiç kimsenin olamayacağı kadar çok şeyimsin benim… yüreğimde sana ayrılan yer herkesinkinden büyük. yalnızca bir arkadaş, bir kan kardeş, bir sırdaş, bir çok yakın dost değil, bir büyük sevgisin sen… yanında sonsuz şımarabileceğim ve hala kaybetmekten korkmayacağım tek kişi… yani biraz annem, biraz babam, hatta hiç görmediğim dedem, belki hiç doğmayacak oğlum… sonra daimi hayranım ve tabi dokunulmamış sevgilim… sen benim masumiyetimsin tuna… benim en yakınımsın! aslında belki öbür yarımsın? bütün bunlar ne demek anlıyor musun? “

4 Şubat 2013 Pazartesi

mimlenmişim



Mmm uzun zamandır İstanbul da olduğum için ihmal ettim blog'u pek giremedim doğrusu ama sevgili Aşamalar beni mimlemiş şimdi cevap vermezsem ayıp olur yeni gördüm bu arada :( şimdi ilk defa mimlendim bu yüzden şaşırdım da ama teşekkür ederim peki o halde sorulara gelecek olursak :)


1- Tam olarak seni anlatan film/kitap/şarkı var mı, varsa nedir?
Beni anlatan film sanırım Into the wild çünkü özgürlük betimlemesini çok severim, kitap ise Solmaz Kamuran'ın Minta adlı eseri ki orada geçen bahiste özgürlük olduğu için ve son olarak şarkıya gelirsek Somewhere over the rainbow diyorum :) 

2- Yeni bir güne başlamayı mı seversin, günü bitirmeyi mi? Neden?
Sanırım belirli dönemlerde değişir bu durum ama genelde gün bitmeden önceki geceyi severim çünkü bu aralar sanırım çok yalnız kaldım bir nevi meditasyon uyguluyorum kendime rahatlamak amaçlı. Ancak deniz kıyısında bir yerdeysem güne başlamayı severim çünkü o güneşin doğuşunu izlemek her zaman huzur verir bana. 

3- En çok nefret ettiğin huyun nedir?
Mmm sanırım kendimden çok başkalarına değer vermem çünkü genelde sömürülmeye açık bir hale geliyorsun iyi edeceğim, mutlu edeceğim diye bu sefer kendini üzmeye başlıyorsun ve bir an panik ile birlikte tüm hayatımı karartabiliyorum

4- Tanıştığın bir insanda ilk olarak nelere dikkat edersin?
Gözler ve gülümseme fiziksel olarak, çünkü zaten bir insanın gözlerinin içine bakarak artık ne kadar dürüst ve güvenilir olduğunu anlayabilirsin ancak sonrasında tutum ve davranış gelir iyi kalpli ve kibarlık her zaman iyidir.

5- Sence aşk var mıdır? Varsa tam olarak neye benzer?
Aşk elbette var ama bu dönemde etkilenme ile karıştırılıyor veya ufak heyecanlarla birlikte.. Bence aşk o uyumadan uyuyamamak, o gülmeden gülümseyememek bir nevi onun sesini duymadan güne başlayamamak.

6- Keşke yapmasaydım dediğin bu konuda kendine kızdığın bir şey var mı?
Herkes hata yapar, yanlış kararlar veya yanlış ilişkiler üzerine. Tabi ki bende hayal kurdum ama malesef bir süre sonra yok olduğunu gördüm üzüntülü bir durum ama beni bu yola sokan eski kararlarım sonuçta. 

7- Gelecekte olmasını en çok istediğin şey nedir? 

Sanırım sevdiğim insanlarla birlikte huzur dolu bir yaşam isterim en azından yoluna girmiş bir düzen. Ve tabi ki özgürlük düşgünü olduğum için yeni yerler keşfetmek ve yeniden kendimi bulabilmek.

16 Ocak 2013 Çarşamba

Kayboluş

Her zaman şikayet ederdi hayatından. Tam mutlu olacakken yine bir şey bir kusur bulurdu hayatını karartacak.. Belkide bunu seviyordu, bilerek yanlış kararlar veriyor ve onları düzeltmeye çalışıyordu. Saçma bir düşünceydi ama hayatı o kadar boştu ki, kimse onu anlamıyor ve kimse anlamaya çalışmıyordu. Zaten ne zaman birisine içini gösterse kaçıp gidiyordu bu yüzden işte bu yüzden pek aldırmıyordu içindeki karanlığa, çevresindeki yalnızlığa. Sonuçta hepsi geçici şeyler değil miydi? Hayatta en çok korktuğu duygu yalnızlık duygusuydu ama şimdi o duyguyla o kadar bütünleşmişti ki artık aldırmıyordu. Kimi zaman kıyıya vuran dalgaları izliyor kimi zaman yer yüzünü döven şimşekleri ve hepsini kendisine benzetiyordu. Bir anlık şiddet ile duyguları yok eden, etrafını değiştiren ama sonra tekrardan kendi benliğine çekilen bir düşünce gibi işte.
İnsanları hala anlayamıyordu, bir zamanlar hayallerini paylaşan insanlar, şimdi başkalarıyla yeni hayallere yol alırken, o artık hayal kurmaya bile korkar olmuştu. Bu yüzden bu seçimlerine devam ediyordu işte, nasıl olsa diyordu nasıl olsa yine bozulacak umutlar yine kaybolacak hayaller ve yine tek başına kendi benliğinde hapis bir şekilde kalacaktı. Uzaktan baktıklarında öyle diğer insanlardan ayıracak bir özelliği yoktu zaten kendi halinde sıradan birisiydi bu yüzden aldırmamak en iyisiydi zaten.. Tamam pek çok hayat kurtarmıştı, pek çok kişiyi elinden tutup yeniden ayağa kaldırmıştı ama bu sefer saçma bir şekilde o çukura kendisi düşmüştü.. Ama ya neredeydi çevresinde bunca kurtardığı insan, hiç birisi mi minnettar değildi veya hiç birisi mi aldırmıyordu artık varlığına ve düşüncelerine. Sanırım öyleydi, sanırım kimsenin artık geçmişine bakacak takati kalmamıştı, sanırım artık geleceğe bakmak gerekiyordu. Belirsiz, karanlık ve puslu bir geleceğe..

11 Ocak 2013 Cuma

Eskizler


Yeni bir yola sapmış ilerliyordu usulca, yürüdüğü binalar kırmızı tuğlalarla örülüydü sanki altmışları yaşıyordu, parmaklarının ucuyla dokunup ilerliyordu her temas bir anıydı aslında, her tuğla birer anıyı örtmek için oraya dizilmişti zihninin ustaları tarafından, kimi zaman ne kadarda kolay saklanabiliyordu bu anılardan. Düşünüyordu hiç bir şey yokmuş gibi ilerlemek ne kadar kolaydı ama kimi zaman ise ne kadar zorluyordu kendisini, o anlar vardı içkisini yudumladığı, mum altında oturduğu ve hiç bir şey yapmak istemediği işte o anları yaşıyordu bu sonbaharda. Mevsimler ne güzel anlatır ruhunu aslında, sonbaharla birlikte yaprakları sararmıştı ve birer birer dökülmüştü, her yaprağın üstünde farklı kelimeler vardı.. güven, sevgi, dürüstlük, masumiyet vs... birbir düşüyordu köklerinin üstüne bu yapraklar birbir söküyordu içindeki bu duyguları. Yoluna devam ederken bakıyordu işte tuğlalara kaç defa aldatılmış kaç defa kandırılmıştı? Üst üste koyduğu tuğlalar bir şehir gibiydi sanki bir Truva gibi ayakta kalmaya çalışıyor. Bu anılardan kaçıyordu, ancak kimi zaman geliyordu ki bir anı, bir zehirli ok gibi vuruyor bedenini ve tüm tuğlaları yavaş yavaş yıkıyordu zihninden işte o an tüm anılar açığa çıkıyor ve zihnini çalıyordu, bedenini kontrol ediyordu ve bir ip ile bağlıyordu hiç bir yere gitmemesi için, yüzleşmesi için. Ama yüzleşmek o kadar kolay mıydı işte? Bir işkence gibi birbir saplanıyordu anıları bedenine çırpındıkça daha derine giriyor daha çok acıtıyordu.. Sonbahar ah sonbahar çıplak bir ağaç gibi bıraktı onu bir kenarda üstünde ise sadece eskiden kalma bir iz, bir şeyler karalı duruyordu.. Yinede yürümeye devam ediyordu işte parça parça yaprak dökerek kan akıtarak gidiyordu işte yalnız başına karanlıktan kaçarcasına...

6 Ocak 2013 Pazar

Başlıksız

Kendini kaybetmeye başlamıştı ve ne yapacağını bilmiyordu artık. Tam yoluna devam edecekken hani her şeyi yoluna sokmuşken, birileri farklı yollara çekmiş, çekerken içindeki tüm sıcaklığı ve umudu almış yavaş yavaş sömürmüş ve bir kenara atmış. Sanki hani mutluluğun en güzel anında bir ruh gelir ve içinden geçer, birden üşümeye başlarsın, içindeki her şey yavaş yavaş donmaya başlar ve zaman bile daha yavaş işlemeye başlar işte öyle saçma bir hüznün içinde kalmıştı birden. Düşünün öyle bir an gelir ki hani hep derler hayat bir çember döngüsü içerisinde ilerler mutlu, durgun, üzgün, durgun ve yine mutlu ama bir an gelir ki hani insanın kafasına silah dayasalar bu kadar korku ve hüzün vermez insana. Yüzde yüz saf bir mutluluk içerisindeyken birden tam tersini yaşamak hani daha alışmadan daha durulmadan önce saf hüzne boğulmak kadar acı verici bir durum yoktur belkide. Ki tam işte böyle hissediyordu, hayatın o saçma gerçekleriyle bir yandan boğuşmaya çalışırken insanın karşısına çıkan güzel sürprizlerin meğer birer acımasız şaka olduğunu anladığında kendi içindeki benliği ile amansız bir savaşa tutulmuştu. Ne uyuyabiliyor, ne de bir şeyler yiyebiliyordu saçma bir şekilde sanki kendi mezarını kazıyor ve oraya girmeyi bekliyordu.. Belkide insanların kendi dünyası aslında yarattıkları kendi cehennemiydi belkide bu kavram böyle işliyordu işte bunun farkına varmak ise insan zihninin sınırlarını zorluyor ve en büyük hüznü veriyordu.. Zor anlamsız ve duygusuz bir şekilde tüm umutlarını kaybediyordu işte..